2009 yılında Cem Garipoğlu tarafından öldürülen lise öğrencisi Münevver Karabulut cinayetinin yeniden kamuoyunun gündemine gelmesinin ardından, avukatı Rezan Epözdemir tarafından yapılına ‘mayasız ayini’ açıklaması, büyük tepkilere neden oldu.
Av. Epözdemir’in, gazeteci Fatih Altaylı ile programda dile getirdiği, Garipoğlu ailesinin kökenlerinin Cezayir asıllı Yahudi olduğu ve Karabulut’un ‘Mayasız ayini’ kurbanı olabileceği iddiası sosyal medya başta olmak üzere, basında ve kamuoyunda tepkiyle karşılandı.
Epözdemir’in mahkeme tutanaklarında da yer aldığını belirttiği ‘mayasız ayini’, Yahudilerin tarihte dönem dönem karşı karşıya kaldığı ‘kan iftirası’nı akıllara getirdi. Osmanlı döneminde, padişahların fermanlarla yalanladığı kan iftirası, antisemit kesimlerin başvurduğu komplo teorilerinin başında geliyordu.
Gazeteciler ne dedi?
Ahmet Hakan, “Cinayetle hiçbir ilgisi olmayan bir topluluğu, sırf Yahudi oldukları için cinayetin içine karıştırmaktır bu. Bu yönüyle tam bir nefret suçudur” ifadelerini kullanırken, Melih Altınok iddia için “dünyanın başka herhangi bir ülkesinde söyleseniz hayatınızın kayacağı korkunç şeyler” yorumunu yaptı. Şalom Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas, paylaşımında, “16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın, 19. yüzyılda da Sultan Abdülmecid’in fermanla yalanladıkları kan iftirasının bu yüzyılda hala geçerli olduğunu, hem de Yahudi olmayan bir ailenin Yahudi’ymiş gibi üzerinden anlatmak antisemitizmin şahikasıdır. Utanıyorum” dedi.
Avukat: “Keşke mayasız ayini demeseydim”
Av. Epözdemir, takip eden günlerde “Keşke konuyu daha derli toplu anlatsaydım. Keşke ‘Yahudi’ kelimesini kullanmasaydım, ‘Mayasız ayini’ demeseydim. Sadece ‘Mahkemede cinayetin gerekçeleri ele alınırken bir ayine mi kurban gitti meselesi de tartışıldı’ demekle yetinseydim” sözleriyle dile getirdi ve “Benim böyle bir şey yapmam, hayatım boyunca mücadele ettiğim insani değerleri hiçe saymam, kendimi inkâr etmem anlamına gelir” dedi.
Epözdemir Twitter’da yaptığı açıklamada kamuoyundan özür diledi
Av. Epözdemir:
”Fatih Altaylı ile yaptığımız yayınla ilgili olarak evvelce yaptığım açıklamaların konuyu yeterince açık şekilde ortaya koyduğuna, kaldı ki programın tamamının iyi niyetle izlenmesi halinde de meselenin açıklığa kavuşacağına emin olmakla birlikte, yine de programın tamamını izlememiş veya evvelki açıklamalarımı okumamış olan az sayıda da olsa iyi niyetli ve duyarlı yurttaşlarımızın benimle ve kullandığım ifadelerle ilgili yanlış bir algıya sahip olmaya devam etmeleri ihtimaline binaen son kez olmak üzere aşağıdaki açıklamayı yapma zorunluluğu duymuş bulunmaktayım:
1-) Sözkonusu yayında babsettiğim ve bazı kişilerce anti semitik olarak nitelendirilen ifadeler şahsıma ait düşünce ve ifadeler değil cinayeti yargılayan mahkemenin, yargılama sırasında cinayetin gerekçesine dair bir olasılığı değerlendirdiği ifade ve tanımlamalardır.. bu husus açık ve kesin bir olgudur.
2-) Ben şahsen hayatım boyunca; Her türlü ırkçılığa, Antisemitizm ve islamofobi dahil Her türlü dinsel ayrımcılığa, Irk,din,mezhep,ideoloji temelli her türlü şiddet ve nefret söylemine ve pratiğine karsı olan, İnançların, Halkların, eşit özgür, adil ve güven içinde yaşadıkları bir dünya tasavvuruna sahip bir hukukçu olarak, herhangi bir mecrada kullanmış olduğum ifadelerden bu çerçevede ve bu anlamda hiçbir yurttaşımızın -velev ki yanlış algılara dayalı bile olsa-üzülmesini incinmesini istemem..Nitekim program sonrasında binlerce yorum, mesaj ve telefonla izleyicilerin hemen hemen tamamına yakını verdiğimiz hukuk mücadelesine destek ve teveccühlerini iletmiş ve programda asla bir dini inanca yönelik ayrımcılık ve saldırı görmediklerini ve kastımızın ne olduğunu doğru şekilde anladıklarını hakkaniyetle ortaya koymuşlardır.. Ancak Bütün bu açıklamalarımıza ve olgulara rağmen yine de bu ifadelerden -tarihsel süreçlerin de etkisiyle -rencide olmuş ve üzülmüş -musevi yurttaşlarımızın da içinde olduğu az sayıda da olsa iyiniyetli ve duyarlı yurttaşlarımzın mevcut olduğunu üzülerek müşahade etmiş bulunmaktayım.. Muhtemeldir ki canlı yayının akışı içerisinde maksadımı yeterli netlikte sağlayamamaktan kaynaklanmış olabilecek bu algılama sebebiyle ifadelerimden üzülmüş ve rencide olmuş ve olabilecek,özellikle musevi yurttaşlarımız olmak üzere, iyiniyetli yurttaşlarımızdan samimiyetle özür dilerim..onlar bilmelidir ki kendileri hangi duyarlılıkla üzülmüşlerse aynı duyarlılığa ben de hayatım boyunca sahip oldum ve samimi düşüncelerim ve sahip olduğum değerler yukarıda altını çizdiğim ilkeler doğrultusundadır..
Diğer taraftan şunu da belirtmek isterim ki,İnsanın en temel ve en kutsal hakkı olan “yaşam hakkının”, canavarca hisle ve eziyet çektirerek ihlal edildiği,savunmasız bir genç kıza karşı hunharca işlenmiş bir cinayet davasının ibretlik süreçlerinin ortaya serildiği bir programda, bu cinayetin mahkemece muhtemel gerekçelerinin araştırılmış olduğuna dair verdiğim olgu ve bilgi bazlı bir izahatin bağlamı ve kastı dışında bir noktaya taşınmış olmasından ve bu surette bu cinayetin meşrulaştırılmaya çalışılmasından ayrıca üzgün olduğumu belirtmek isterim.. Programın tamamını izleyen herkesin farkına varacağı gibi bu cinayet davası sıradan bir cinayet davası değildi..ürpertici ve toplumsal sonuçları da olan çok yönlü, çok boyutlu tarihte iz bırakan vahşi cinayetlerden birisiydi..adaletin hakkıyla tecelli etmesinin önüne geçmek ve soruşturma ve yargılama safhasını akamete uğratmak maksadıyla kasten ve/veya ağır ihmalle adil yargılamanın yoluna onlarca mayın döşenmişti.. Biz vahşice katledilen Münevver Karabulutun ailesinin avukatı olarak bu süreçte alnımızın akıyla bu mayınları temizlemek ve adaletin tecelli etmesini sağlamak için gurur duyacağımız bir hukuk mücadelesi verdik..bunu yargı tarihinin bu şekilde kaydedeceğine inanıyoruz..bu mücadelemize rağmen bu cinayette halen karanlıkta kalmış bazı sorular olduğu da açıktır. Buna ilişkin hak arama mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Selam ve Saygılarımla…” ifadelerini kulandı.