Doğan Kasadolu’nun Sinagog’ta İzmir Marşı tartışmalarıyla ilgili tarihe not niteliğindeki mektubu Akit TV’de Gün Başlıyor Programında değerlendirildi. Programa konuk olan Kasadolu Sinagog’larda konser vb. etkinliklerin gerçekleşmesi nomal midir? Bu etkinliklerde neler olur? İzmir Marşı programın doğal akışı içerisinde mi seslendirildi? Siyasi bir saikle mi seslendirildi? gibi soruları cevaplandırdı ve buradan bir provokasyon ya da çatışma hedefleyen çevreleri eleştirdi. İşte Kasadolu’nun katıldığı o program ve Kasadolu’nun mektubu;
İşte Kasadolu’nun mektubu:
Büyükada’daki bir Sinagog’da düzenlenen konserde İzmir marşı çalınması üzerine çıkan tartışmalar ve bu küçük hadise üzerinden toplumun sinir uçlarını harekete geçirmeye çalışan fırsatçı bir takım odakların bu çabaları sürerken birkaç şey de bir Osmanlı Yahudisi olarak fikirlerimi beyan etmemi toplumun ve kardeşliğimizin devamı için zorunlu kılmıştır.
Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve burada yaşayan Yahudilerin bu ülkenin milli bayram ve günlerini kutlamaları, milli değerlerine sahip çıkması, ortak mazimizi anması ya da bu bağlamda şarkılar, marşlar söylemesinden daha tabi bir durum olmadığını belirtmekle birlikte söz konusu tartışmanın çıkmasının nedenlerini irdelememiz gerektiği kanatindeyim.
Tartışmanın hararetlenmesini fırsat bilip “İzmir marşının neresinden, hangi sözünden rahatsız oldunuz?” tezini ortaya atarak karşı iki cephe oluşturmaya da çalışan bu çevrelere cevap vermeye zaten lüzum görmüyoruz. Ancak bir değerlendirme yapacak olursak elbette İzmir Marşı’nda geçen Mustafa Kemal Paşa, İzmir’in dağlarındaki çiçekler ya da en kutsal ortak değerimiz olan Şehitlerimize kimsenin söyleyecek bir sözü yok. Olamaz da. Ancak Türkiye’de yahudi toplumu hiçbir zaman bir etnik kavganın, siyasi tartışmanın ya da bi partizan kültürün konusu olmamış, ne kendileri ne de Müslümanlar tarafından böyle bir ayrımcılığa maruz bırakılmamışken, böyle bir dönemde adeta bir siyasi partiyle ve seçilmiş iktidara karşı gerçekleştirilen kalkışmalarla sembolleşmiş bir marşı haykırmak ne kadar gerekli ya da ne kadar doğruydu? Meseleye bu pencereden bakarsak zannediyorum Türkiye adına daha faydalı bir adım atmış oluruz.
Konuyu köpürten ve Yahudi cemaatini de bu tartışmaların içerisine çekmeye çalışan çevrelerin heyecanından dahi buradaki büyük yanılgıyı görmemiz mümkündür.
Örnek vermek gerekirse Sözcü Gazetesi’nin bu gelişmeyi birinci sayfasından haber yapması ve buradaki dili birinci materyalimiz olabilir… Türkiye’de yer alan ve Türkiyeli Yahudilerin bulunduğu bir sinagogda milli değerlerimizin konu edildiği bir marşın söylenmesi haber midir? Bu ülkenin vatansever yahudileri için bu durum zaten oldukça normaldir.
Peki Sözcü Gazetesi ne yaptı? Birinci manşetinde “BİRAZ UTANIN” şeklinde Diyanet İşleri’ne “Cuma hutbesinde Büyük Taarruz dediniz ama Atatürk demediniz” dedi, Hemen altına da şu haberi iliştiriverdi. “Sinagogda Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa”…
Bunun Türkçesi şudur: “Biz kinden, nefretten besleniyoruz. Siz Müslüman ve Yahudiler de birbirinizden nefret edin!”
Özetlemek gerekirse Sözcü Gazetesinin mütedeyyin kesim ile dindar Yahudileri birbirine düşman etme çabası ve bunun üzerine alevlenen bu tartışma suni bir tartışmadır. Sinagogda yapılan kasıtlı ise yanlış, değil ise gereksiz bir çıkıştır. Bu ülkenin bayrağı, nice ortak marşı, şiiri, duygusu varken bir siyasi kanala angaje edilmiş ifadelerle bizi birbirimize düşürmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmelerine izin vermeyelim.